25 Kasım 2012 Pazar

HAYAL DÜNYASI :))

Kendime kızıyorum çoğu zaman bu kadar hayalperest olduğum için ama biraz düşününce biz 'Çılgın Bediş' izleyerek büyüdük ya :)) neyin kafasını yaşıyorum ki ben :)

Elbette 24 yaşıma da gelsem, 54 yaşıma da gelsem ben hala hayaller kurmaya devam edeceğim.

Hatta tek vazgeçilmez hayalim olan ve son 3 ay'a kadar düşünürken büyük keyif aldığım hayalim; FBI ajanı olmak :))) Biliyorum çoğu kişiye saçma gelir hee hee der geçer ama ben eminim ki onların da içinde yaşattığı tonca hayali vardır.

Son 3 ay'a kadar dedim, çünkü iş hayatına girdiğimden beri hayal kuramaz oldum, yorgunluktan mıdır, günün çok stresli geçişi yüzünden akşam bir hata yaptım mı gün boyunca diye düşünmem yüzünden midir bilmiyorum ama artık eski beni kaybediyorum ve bu beni çok üzüyor.

Umarım en kısa zamanda iş hayatının şu gerzek stresine alışır ve normal ben halime geri dönerim.

                                                                       Çılgın Bediş'le Büyüyen Ben...

13 Ağustos 2012 Pazartesi

İSTER İNAN, İSTER İNANMA!!!

Siz ister inanın, ister inanmayın ama olumlu düşününce olumlu oluyor ;)

O yüzden her canınız sıkıldığında olumlu düşünmek için kendinize savaş açın. Şahsen ben katlanamıyorummmm negatif insanlara, ruhum daralıyor, azıcık enerjim var onu da onlar emiyor.

Arkadaşım biraz sonra aşağıda size yazdığım yazının linkini atmıştı bana, bende sizin ile paylaşmak istedim. Ben çıktısını aldım duvarıma astım, siz ister okuyun, ister asın, ister umursamayın :D Ama benden size tavsiye her ne olursa olsun OLUMLU DÜŞÜNÜN!!!

                   Hint Felsefesinin 4 altın kuralı
O kadar stres yüklüyüz ki bazen nefes almayı dahi unutuyoruz. Kafamızda dolaşan bin bir türlü tilki yüzünden, bırakın gülmeyi, gülümseyemiyoruz bile!
Ben bu hafta, olaylara farklı bir pencereden bakalım ve vicdan muhasebemizi yaparak içimizi bir nebze olsun temizleyelim istiyorum. Yani özetle; bu hafta bu köşede olağanüstü detoks (Gün, geçmişin zararlı toksinlerinden kurtulma günü) ilan ediyorum!
Yazın gelmesine yakın, bütün ülkelerin diyetleri tek tek denenir ya hani, ben de bu hafta, stresten arınmak ve özellikle de geçmişin gölgesinden kurtulmak için Hint Felsefesinin 4 altın kuralını beğeninize sunuyorum…
İşte o 4 altın kural:
KURAL 1: "Karşına çıkan kişiler her kimse, doğru kişilerdir. Bunun anlamı şudur, hayatımızda kimse tesadüfen karşımıza çıkmaz. Karşımıza çıkan, etrafımızda olan herkesin bir nedeni vardır; ya bizi bir yere götürürler ya da bize bir şey öğretirler.
Etrafımızdaki kişileri düşünelim… Neden hayatımızdalar?
Bizi bırakıp giden kişileri ya da bırakıp gittiklerimizi düşülenim bir de… Neden gittiler ya da neden gittik?
Hepimizin hayatında, tanıdığımıza tanıştığımıza pişman olduklarımız vardır mutlaka: Bizi üzen, isimleri her geçtiğinde öfkelenmemize sebep olan, yine de bazen garip bir şekilde özlem duyduklarımız…
“Her şeye rağmen” onları tanıdığımız için şükretmeliyiz. Niye mi? Çünkü hayattan öğrendiğimiz çoğu şeyi onlar sayesinde öğreniriz. Bazen de hedeflerimizi ve planlarımızı değiştiririz sayelerinde... Hani bir söz vardır: Kötü ev sahibi, insanı mal sahibi yapar. Tam da o hesap işte.
KURAL 2: "Yaşanmış olan her ne ise sadece yaşanabilecek olandır. Hiçbir şey, hem de hiç bir şey yaşadığımız şeyi değiştiremezdi. Yaşadığımızın içindeki en önemsiz saydığımız ayrıntıyı bile değiştiremeyiz. 'Şöyle yapsaydım, böyle olacaktı' gibi bir cümle yoktur. Hayır, ne yaşandıysa, yaşanması gereken, yaşanabilecek olandır, dersimizi alalım ve ilerleyelim diye. Her ne kadar zihnimiz ve egomuz bunu kabul etmek istemese de, hayatımızda karşılaştığımız her olay, mükemmeldir."
Geriye dönük pişmanlıklar ve keşkeler… İçimizi kemiren ve asla telafisi olmayan şeylerdir. Gereksiz yere, “acaba”larla dolu düşüncülerle geriye dönemeyeceğimizi bile bile içimizi kemiririz. Böylece dünümüz için, maalesef bugünümüzü de feda ederiz ve hayatımızı daha çok ıskalarız.
2. Kural, aslında bizdeki “kaderciliği” de tarif ediyor biraz, ne dersiniz? Yaşadığımız her şeyin hakkımızda “en hayırlısı” olduğuna inandığımız sürece, pişmanlıklarımız bir zaman sonra yerini “iyi ki” ile başlayan cümlelere bırakabiliyor. Yeter ki bizler sabretmeyi bilelim…
KURAL 3: " İçinde başlangıç yapılan her an, doğru andır. Her şey doğru anda başlar, ne erken ne de geç. Hayatımızda yeni bir şeyler olmasına hazırsak, o da başlamaya hazırdır.
Anahtar kelimelerimiz: Sabır, doğru zaman ve inanmak…
KURAL 4: "Bitmiş olan bir şey bitmiştir. Bu kadar basittir. Hayatımızda bir şey sona ererse, bu bizim gelişimimize hizmet eder. Bu yüzden serbest bırakmak, gitmesine izin vermek ve elde etmiş olduğun bu tecrübeyle ileriye doğru bakmak daha iyidir."
Tam da bizdeki “Allah bir kapıyı kapatırsa, ötekini açar.” durumu…
Bazı durumlarda sebat etmek öyle kolay olmayabiliyor; ama yine de insan buna odaklanmalı, geçmişse saplanıp kalmamalı, gelecek güzelliklere yer açmalı, bütün enerjisini gelecek olanı güzel karşılamak üzerine harcamalı. Zor olsa da yapmalı bunu!
Aslına bakarsanız, kuralların çoğu bildiğimiz, aşina olduğumuz öğretiler. Ama biz toplum olarak, ismi farklı gelen şeyleri çok daha kolay benimsediğimiz için Hint Felsefesi üzerinden yola çıkmayı uygun buldum. Tıpkı İsveç diyetinin, olası bir Türk diyetinden daha çok rağbet göreceği gibi…
Her neyse, şimdi geçmişe “hoşça kal” diyip gelecek bütün güzellikleri kucaklayıp “merhaba” deme zamanı!
Gülümseyin ve öylece kalın…

Yazan cidden güzel yazmış, ellerine, kollarına, beynine sağlık :)

                                                                         Her şeye rağmen olumlu düşünen ben...

29 Temmuz 2012 Pazar

FRANSIZ KALMAK...

Malum iş durumundan dolayı artık yeni ortamlara giriyorum, ancak girdiğim ortamlarda her konu da olmasa da yüzde altmışında "Fransız Kalma" gibi bir durum söz konusu bende.

En çok Fransız kaldığım konu ise sosyalleşme konuları. Zaten İstanbul'a yeni geldim hiç bir yer bilmiyorum, bir de üzerine işte "şu mekan çok iyi dün gittik sizde gidin, nerede biliyor musun hani ........" diye başlayan cümleler.

Haa bir de "Amsterdam'a gittiğimde gördüm, red light'lar ne öyle ya sen gördün mü?" , "gördüm görmez miyim, ben perdelerini açtım, acıdım o kızlara ya" gibiiiiii muhabbetler.

Şahsen şu bir haftadır Amsterdam'a gitmiş kadar oldum. Özeniyorum, bana da gaz geliyor, herkesin bu kadar sosyal olabilitesini gördükçe ama bir yandan da kötü hissediyorum kendimi.

Mesela ben hayatımda hiçççç bu kadar "NEDEN" diye soru sormamıştım. Siz düşünün artık gerisini. Bilmiyorum kullandıkları kelimeleri, o ne?, neden öyle?, kim demiş onu?, neden demiş? vb. soru türevleri. Allahtan her biri birbirinden tatlı insanlarda hiç küçümsemeden, yukarıdan bakmadan, gayet sabırlı ve sakince bana açıklıyorlar.

Bu arada son bir şey, şu "Fransız Kalmak" deyimini başlık yaparken merak ettim nereden çıkmış acaba bu diye de kel alaka bir yerden çıkmış ya, ufak da olsa açıklayayım diyeceğim ama sıkılırsınız, merak edenler baksın, google'dan  :)




                                                                              Fransız Kalan Ben...

16 Temmuz 2012 Pazartesi

ARANIYOR MUYUM?!?!

Kendimi baş aşağı pozisyonunda durmuş, o şekilde yaşamak zorundaymışım gibi hissediyorum. O yüzden bu görseli koyma gereksinimi duydum :)

Neden böyle hissettiğime gelirsem, İstanbul'a göç etmiş bulunmaktayım saygıdeğer arkadaşlarım. Hatta staja başladım bile. Size daha önce bahsetmiştim bundan. Aranma kısmına gelince de, malum para pul, gelecek garantisi almıyorum ya, bazen diyorum yavrucum senin derdin ne, geldin İstanbul'a, bıraktın rap rahat evini, odanı, arkadaşlarını, anılarını...

Hiç bir şeyin garantisi yokken ben dip daldım belirsizliğe yine. Ben ve benim gibilerin sırf bu riski alabiliyorlar diye bence heykelini dikmeliler. Oysa ben İzmir'imde kalıp paşalar gibi yaşayıp, eli yüzü düzgün bir eş bulup (nereden bulacaksam o da var tabi de), işi gücü de bırakıp, ev kızı olup, koca parası da yiyebilirdim.

Ama ben ne yaptım, rahat battı bana, her bir şeyi bıraktım, valizimi alıp, İstanbul'un yolunu tuttum. İlk gün, pazar günü yani, ertesi günü işe başlayacağım. Pazar günü eşyalarımı yerleştirdim falan, yapacak bir şey kalmadı, o zaman dank etti bana, "len sen ne yaptın?" diye sordum kendime. Sonra da ağlamaya başladım. Ama ağlayınca kendime geldim.

Şuan iyiyim. Ve umarım bu aranmamın sonucu güzel sonuçlanır. Ben her şeye rağmen bu sevdiğim meslek için, her riski almaya değer diyorum :) Çünkü biliyorum, ben bir gün parmakla gösterilen ender reklamcılardan olacağım...



                                                                            Baş Aşağı Duran Ben...

29 Haziran 2012 Cuma

Kader'e Sığınıp, Tesadüflere Kendimi Adayasım Var!!!

Biliyorum korkakça bir kaçış bu dediğim ama şuan tek inanmak istediğim hatta sığınmak istediğim şey KADER benim...

Nedendir bilmem bende kronikleşmiş bir bahtsızlık süreci geldi gidiyor yıllardır. Tam bu sefer oldu derken hoppp bu da değil çöküşü yaşıyorum her defasında. Eee bu da bünye bir yerde, bir süre sonra depresyona bağlıyor haliyle. O yüzden fakirin ekmeği umut misali bağladım bende Kader Moduna. Eğer kader diye bir şey yoksa şayet, işte o zaman tüm insanlık hapı yuttu bence. Tüm her şeyin insanların elinde olduğunu düşünsenize, ona neden hayır dedim, buna neden gitmedim diye dövünür dururuz tüm hayatımız boyunca.

Ama şimdi ne yapıyoruz, VARDIR BİR HAYIR deyip sığınağımıza çekiliyoruz. Ve umarım cidden vardır bir HAYIRRR....


                                                                              Kader'e bel bağlayan ben...

25 Haziran 2012 Pazartesi

Baba Ben İstanbul'a Gidiyorum!!!

Ve bu kız mezun olur, çok da güzel olur, hatta kapanışı da TUHİD(Türkiye Halkla İlişkiler Derneği) ödül gecesi ile kapatarak anlamlı hale getirecektir.

Yandaki resim de, Tuhid'in İstanbul'un Markalaşması üzerine yaptığı yarışma için hazırladığımız logo.

Şimdi ben mezun oldum ya hani, ee bir de reklamcı olacağım zaten, o yüzden İstanbul'a göç ediyorum. Şuan ne kadar kolay çıktı cümleler klavyem'den. Oysa tüm bu süreç şuana kadar olmasa da bundan sonra biraz sancılı olacağa benziyor. Umarım olmaz tabi de, ne bileyim "merhaba İstanbul ben geldim, hadi içine al beni" modunda ilerlemiyor her şey maalesef. Bir süre yurtta kalacağım. Kalacağım yurtta özel yurt olduğu için beni maddi açıdan yıpratacağa benziyor. Ee tabi bir de çalışacak olduğum ajansta stajyer (lanet olası sıfattan bir türlü kurtulamadım) konumunda çalışacağım için züürtüm anlayacağınız. Bakalım ya kısmet :)

Hayatımla ilgili belirsizlikler bitsin diye yırtınırken, temennim bu belirsizliklerin içerisine daha da saplanmamak. Senelerdir tatil yapmamama rağmen sırf bir yerden başlayayım artık diye, atıyorum kendimi meslek hayatına. Bir önceki yazımda o malum kişiden kurtulduğuma dair şeyler yazarken, mezuniyet balomda içip içip kafayı bulunca dayanamayıp aradım :'( Bir senedir tam bitti derken, yine alevlendirdim iki taraflı bir şeyleri sanırım.



                                                                    Çabaladıkça dibe batan ben...

13 Haziran 2012 Çarşamba

İsmini sonsuzluğa akıtmak…


(Benimde gönderilmemiş mektuplarım(mektuptan kasıt yazı tabi) var, eşelerken buldum ve sizinle paylaşmak istedim)

İsmini sonsuzluğa akıtmak…

Zaten sevmiyorum ismini, bir de her ismini sayıklayışımda içimde ki yangın ve onun geride bıraktığı can acısı daha da nefret ettiriyor kendinden. Unutmak istiyorum her şeyinle seni, senden geriye hiçbir şey kalmasın bende, içimde, beynimde. Onca yılın ve yaşanmışlığın ardından seni düşündüğümde yüzüme küçük de olsa tebessüm getirecek bir şey arıyorum ama bulamıyorum. O zaman niye bu çırpınış, bu özlem bir anlasam…

Sanırım artık sözün bittiği yerdesin çünkü yazacak bir şey bulamıyorum sana dair. Her kalemi elime alışımda nefret kusmak, tiksindiğimi belli edecek en anlamlı kelimeyi arayarak geçiriyorum vaktimi ve sonunda pes ediyorum. Beni her şeyden soğuttun, kendimden, hayattan, geçmişimden ve geleceğimden…

Yine de her şey için teşekkürler, büyüttün beni, kendimi kandırmak için taktığım pembe gözlüğümü çıkarıp, ayaklarının altında ezerek gerçek dünyayı gösterdin bana. Bu yüzden kızamıyorum da sana, yaşamam gerekiyordu demek ki yaşadım diyorum. Bu yüzden her kızın karşısına senin gibi bir pisliğin çıkması lazım diyorum. Bu yüzden beddua etmiyorum sana Allah’ın dan bul bile demiyorum, sadece ne halin varsa gör diyorum yeter ki benden uzak ol. Bu saatten sonra varlığını bile duymak istemiyorum, ismini, cismini hiç bir şeyini…

Şimdi bir yol arıyorum, bir ışık seni sonsuzluğa gömecek ve beni aydınlığa çıkaracak küçük de olsa bir ışık. Ama her zaman ki gibi bulamıyorum çünkü en başından beri hep Allah sana yardım etti, bana ise geriye oturup dövünmek kaldı. Düşünüyorum da hala bulamıyorum bunun sebebini neden sen bu kadar adi birisiyken üzülen hep ben oluyorum. Neden her seferinde kaybeden ben oluyorum. Neden ben yerimde sayarken sen yol alan oluyorsun. Neyse artık umurumda bile değil bunların hiç birisi, eğer bir tanecik dilek şansım varsa ben onu senin hayatımdan yok olman için kullanıyorum. Git ve kendi pisliğinde boğul…

Haa sakın merak etme beni, zaten merak etmezsin de hani olursa diye diyorum, ben sensiz olan hayatımda senin harabeye çevirdiğin yeri toparlayıp, belki sporcu olmayan ama yine de içimi titretebilen kocamla, senin zamanında hayal ettiğin denizin kenarında yıldızları seyrediyor ve Allaha yanımdaki erkeği bana nasip ettiği için binlerce kez şükür ediyor olacağım…





                                                                        Sözde gururlu olan ben…

20 Mayıs 2012 Pazar

Versatile Blogger ;)

Polyanna's home  canım benim bu mim için de teşekkür ederim :) ve geç yazdığım için de özürlerimi bir borç bilirim :))

Malum mezun olma telaşı ve bitirme projesi sıkıntısı falan falan...

Sanırım bu mim için de birinci şart 11 blog mimlemem gerekiyormuş ancak ben daha bu alemde yeni olduğum için bir kişiyi mimlemek istiyorum :) O da benim kader arkadaşım :)) ayşa's home

Neredeyse her gün beraberiz zaten haber veririm ben ona :))

Gelelim 3. kurula, kendim ile ilgili 7 bilgi paylaşmam gerekiyormuş.

1. 7 rakamı benim uğurlu sayımdır. Hoş nedendir bilmem tanıdığım insanların yarısının uğurlu rakamı 7 :( onu geçtim ben senelerdir 12 diye tutunurum çünkü ilk aşkımın takma adını 12 koymuştum ve neden koyduğumu ne kadar zorlasam da, günlüğüme baksam da bulamadım. 13 yaşında koyduğum bir şey sonuçta ve bu yüzden 2012 yılının benim yılım olacağının seneler öncesinden hayalini kurardım. 2012 yılına girerken tüm herkes için bu yılın önemli olduğuna şahit oldum. Bu ne arkadaş ya :S bana özel diye saydığım her şey meğer herkesin hayaliymiş.

2. Telefonu vücuduna yapışık yaşayanlardanım 6 ay öncesine dair bir alışkanlık :)) sesi sonuna kadar açık, titreşimde ve vücuduma yapışık olmasına rağmen her 3 dk da bir kontrol etme ihtiyacı duyanlardanım. Sanırım takıntılıyım :'(

3. Gördüğü bütün kumbaraları alan, özellikle inek şeklinde ve kırmızı vosvos şeklinde olanları ama para biriktirmeyi bir türlü beceremeyen bir kişiliğe sahibim.

4. Ortaokulun birinci sınıfından bu yana günlük tutuyorum (13 yıldır yani :)) ve onları kilitli bir sandığın içerisinde saklıyorum :))

5. Hava sıcak olsa bile klimanın soğunu fulleyip yorgana sarılıp uyumayı sevenlerdenim.

6. Aşırı derecede unutkanım ve bu huyumun bana eksileri kadar artıları olduğu için düzeltmeyi istemiyorum. Çünkü tüm canımı acıtan şeyleri saniye sektirmeden unutuyorum ;) nasıl oluyor diye sormayın çünkü uzun hikaye beynimle oyun oynadım ve bu konuda onu tembelleştirdim, bu da senelerimi aldı :))

7. Son olarak da kendimi sürekli eleştiren bir tipim acı ama gerçek...


Polyanna'cım tekrar teşekkürler canım benim :)) bu arada logo ya üstte yer verdim.

Bugünlük de benden bu kadar, esen kalın :P



                                               Saçma sapan bir ruh haline sahip olan ben...


13 Mayıs 2012 Pazar

Mimlendim Ki Ben :)


Dün Polyanna's Home tarafından mimlendim :)) Şey biliyorum belki garip kaçacak ama :) ben mimlenmek ne demek bu blog olayında bilmiyordum, Polyanna sayesinde öğrendim, bu yüzden teşekkürlerimi borç bilirim kendisine :))

Napim bayadır bloğum olmasına rağmen ilgilenemiyorum pek :'( bu yüzden de geri kalıyorum.

Neyse başlıyorum ben ;)

1. Mesleğin Seni Mutlu Ediyor Mu?


Mesleğimi elime almama son 1 ay kaldı. Tabi iş bulabilirsem şayet ben 1 ay sonra bir reklam ajansında müşteri temsilciliği yapıyor olacağım. İnşallah Maşallah :) Ve deli gibi istiyorum bu mesleği, o yüzden lütfennn allahım duy sesimi de şu İstanbul'a gidip, yerleşip, başarılı bir reklam ajansına girebileyim :'( Amin!!!

2. Dilediğin Meslek Miydi?


Valla ben dilediğim mesleği bulmak için kaba tabirle kıçımı yırttım ve sonunda o beni buldu. Hareketli bir meslek olsun, monoton olmasın, insan ilişkileri olsun, sosyal olayım derkennn bi baktım kii aaa ben reklamcı olmuşum :))

3.Yalnız Mı Yoksa İlişkide Yaşamayı Mı Tercih Ediyorsun?


Şu an ki ruh halime hiççç de uygun olmayan bir soru bu :'( Çünkü az kaldı sevgisizlikten ölebilirim, o götürmezse özlem götürecek zaten. 5 yıllık bir ilişkimi 6 ay önce sonlandırdım tam anlamıyla kiii ilişki demeye de bin şahit isterdi ya neyse. Hala arıyor ama kararlıyım bu sefer bundan önceki 1000 seferde olduğu gibi telefonu açıp yumuşamayacağım :( Ulan o kadar dua ediyorum allahım kurtar beni şu aşktan başka yerlere yelken açayim diye yok ya kurudum yeminle kurudum :'( Neyseee ya ben sırf bu ilişkim için blog açsam sayfalar yetmez :(

Anlayacağınız üzere ben yalnız olmayı pek istemeyenlerdenim. Kiii bi zamanlar yani bu 5 yıllıktan önce ben tam bir feministtim. Yemişim ilişkisini, erkeğini ben tek başıma gayet mutluyum derdim. Ahh ah işin aslı öyle olmuyor ama :'( Herkes ister birinin varlığını hayatında bencee yani :(

4. Tatsız Durumlardan Kaçmak İçin Yalan Söyler Misin? Dürüst Ol!


Söylerim ya söylüyorum yani :( Kader utansın napiyim. Hoş ben aşırı boyutta unutkan biriyim ve o yüzden genelde beyaz yalanlar (ki bu beyaz yalan olayı da bence tamamen palavra, yalanın beyazı mı olur ya) söylemeyi tercih ederim, kısa süre sonra gerçek açığa çıkıyor çünkü ya ben yumurtluyorum unuttuğum için, ya da gerçek peşimi bırakmıyor.

5. Yabancı Dil Konuşuyor Musun?


Allah cezasını vermesin o yabancı dillerin. Ömrüm çürüdü hayatım boyunca bu yabancı dil mevzusu yüzünden. 4. sınıftan beri özel dersler alıyorum, kurslara gidiyorum, özel üni de yüzde yüz yabancı dille okuyorum yok anacım özürlüyüm ben tam bir yabancı dil öğrenme özürlüyüm. Hatta zorlu yolu seçim Dünya'yı ele geçirip, tüm insanlığın ana dilini de baba dilini de TÜRKÇE yapmayı bile düşündüm. Bu zorlu yol bile bana daha kolay geliyor. Bende hiç bir zaman şakır şakır bir ingilizce olmadı mesela. Sözde ek olarak almanca ve ispanyolca da aldım yok yaaa ben tam anlamıyla özürlüyüm bu konuda :(

6. Rüyandaki Evde Oturuyor Musun? Taşınmak Ya da Yurt Dışına Gitmek İster Misin?


Evimiz güzel, hoş hatta odamı çok seviyorum ama benim hayallerim hep çokkkk büyüktü ya hala da öyle o yüzden açıkçası çokta rüyamdaki gibi değil. Bi kere ben ilerde eğer param olursa :) küçük olsun ama dublex olsun istiyorum, bahçeli olsun istiyorum falan falan klasik pembe panjur mantığı :))


7. Mobilya Değiştirmeyi Sever Misin?


Severim tabi :) Kendi evim olduğunda rengarenk mobilyalar almak istiyorum, eve girdiğimde içim açılsın diye :))

8. Çevreye Hayvan Korumaya Hiç Katkın Var Mı?


İzmir Kent Konseyi Gençlik Meclisinin Doğal Yaşam ve Çevreyi Koruma Grubu var ve ben gençlik meclisi bünyesinde olan biri olarak tüm bu süreçte bulunmaktayım. Hoş şu ara kendimde dahil her şeyi boşladım ama gönülden de olsa, bireysel de olsa hala destek veriyorum :(

9. Televizyon ve Film Sever Misin?

Sevmek ne kelime taparım, televizyon konusunu pek değil de hoş şuan Behzat Ç. yi izliyorum veeee bitiyorum tümmm karakterlere. Film ise kitaptan sonra gelir benim için ama ikisi de top seviyededir hobilerim arasında.

Ne zaman psikolojim kırmızı alarm verirse, kenarda izlemediğim ya da o günler için sakladığım komedi filmlerimden birini seçip izliyorum. Allah razı olsun onlardan en büyük kurtarıcılarımdır benim kendileri.

10. Bırakmak İstediğin Kötü Huyların Var Mı?


Hmm düşünüyorummm.... Var ya genelde çokkk rahat bi tip olmama rağmen bir şeyi taktım mı çokkk pis takıyorum. Ve şizoya bağlayacak derecede mümkünse o huy benden çıkıp gitsin ve gelmesin istiyorum. Bi de beynim benim susmuyor o zamanlar ya full konuşuyor lanet şey, psikoloklar bile anlamadı beni :(

11. Loto ve Benzeri Şans Oyunları Oynadınız Mı?


Belki şaşırtıcı ama ben futboll hastasıyım, 24 saat maç olsun 24 saat izlerim. Garip dimi bi kız için :)) Ama vallahi öyle. Bu yüzden iddaa oynadım 2 kere kıl payı kaçırınca sinir oldum, oynamadım bi daha. Çünkü sezonun bitmesine 5 hafta kala olan maçlar için oynamıştım, riskli maçlar. Önümüzdeki sezon oynayacağım ama yine ;) O kadar seviyorum bi işe yarasın :P

İşte bittiiiii :) Artık Behzat Ç.'me konsantre olabilirim.

Bu arada affınıza sığınarak ben pek çakmadığım için kendini mimlemek isteyenler mimlesin arkadaşlarım hatta benden size bir kıyak :)) bilmiyorum bu blog kurallarına aykırı mı ama kendi sorularınızı kendiniz seçin imi :))

Öpüldünüzzz :)))


                                                                                   Mimlenmiş olan ben...


11 Mayıs 2012 Cuma

İlk Aşkınızın İsmi

Size de oluyor mu bilemem ama ben ve çevremdekilerde mevcut olan bir sorunsaldır kendileri. İlk aşk diye nitelendirdiğiniz kişinin ismi de hep size olağan üstü gelir mi? Ben 'Emre' ismini mesela yere göğe sığdıramıyorum :) Bana göre tüm Emre'ler yakışıklıdır. Çocukluk aşkımdır kendisi, aynı zamanda hiç ortaya çıkmamış, platonik bir durumdu. O Emre'den sonra hayatıma bir, rahat 5-6 tane Emre girmiştir ciddi boyutta, hatta ikisiyle çıktım :) Ne yaparsın maksat rehberimde EMREMMMM yazsın :)

Bu isim benzerlikleri rastlantı mıdır, algıda seçicilik midir bilemem ama sadece bende olmuyor onu biliyorum. İsmin çok kullanılır olması hiçççç önemli değil, Abdurrahim bile olsa, rahat 4-5 tane giriyor hayatına ciddi anlamda bir şeyler yaşamak için. Ben anlamadım neyin nesidir bu olay.

Ama oğlum olursa ismini Emre koyacağım :) Hoş annem beni bir temiz döver (kendisi ilk aşkım olan Emre'den haberdardır ve hiç sevmezdi) böyle bir şeyi yaparsam da ne yapayım bana göre tüm Emre'ler yakışıklı oluyor. Ayrı bir havası oluyor. Tabi ki istisnalar kaideyi bozmaz ;)


                                                                       Emre ismine aşık olan ben...

6 Mayıs 2012 Pazar

Süt Reklam Projesi :)

Ortalığın tam süt konusunda karıştığı bu günlerde, bitirme projemiz süt tüketimi ile ilgili geldi. Tamamen rastlantı tabi. Uluslararası süt federasyonu süt tüketiminin genç kızlarda ve kadınlarda artması için bir reklam kampanyası yapmak istiyor ve bizden de yardım istedi.

O sırada önceden hazırlanmış süt kampanyalarına bakarken, büyük bir olay olan 'Got Milk' kampanyasına rast geldim. Adamlar ne güzel iş çıkarmışlar ya, hepi topu Kaliforniya halkına süt tüketimi konusunda bilinçlendirme yapmak amaçlı oluşturulan kampanya sonrasında tüm dünyayı sardı. Problem ise, Kaliforniya'daki herkesin pepsi veya soda içmesiymiş.

Bunun içinde anket yapmışlar ve anket sonucunda herkesin evinde süt bulunduğunu ama sütün varlığının ancak süt bitince anlaşıldığını çıkarmışlar.

İlk reklam filmleri olan radyo yarışmasına katılan çocuğun telefon çaldığında ağzındaki yiyeceği süt ile götürmek isterken sütün bittiğini fark ettiği kampanyadır. Onun haricinde çizgi film gibi mizahi reklamları, ya da resimdeki gibi o günlerin en gündemdeki ünlülerine sütten bıyık yaptıkları reklamları var.

Velhasıl bakalım biz ne yapacağız kampanyada, son 3 hafta. Hangi ara durum analizi bitecek, kampanya stratejisi oluşacak da yaratıcıya geçip bir de prodüksiyon işini halledeceğiz.

Allah büyük ya :P


                                                                                   Üşengeç olan ben...

5 Mayıs 2012 Cumartesi

Ben Böyle Kısmetsizlik Görmedim!!!

Arkadaş tamam ölüp bitmiyorum yalnızlıktan, ya da en azından aramıyorum illa biri olsun diye, ne bileyim çok bayılmıyorum birinin varlığına, ya da tamam yaaa yalnızım ve evet birinin varlığını istiyorum artık offf!!!

Ama ben böyle bir kısmetsizlik görmedim ya, elbet herkesin vardır böyle opsesif rastlantıları, ne bileyim mesela en yakın arkadaşlarımdan birinin 1 aydan fazla ilişkisi sürmüyor, istisnasız her başlayan ilişkisi 1 ayda bitiyor. Artık olumsuz düşünmekten bitmeyeceği varsa bile bitiyor zaten de neyse...

En azından onun 1 ayda sürse, ortada bir ilişkisi var. Bende bu olay hiç başlamadan sonlanıyor. Kara büyü gibi birini tanıyorum hııhhh evet tam benlik bu, ne kadar hoş biri, bana bakıyor, göz göze geliyoruz acaba hoşlandı mı o da? Moduna giriyorum, akşamına facebook, twitter her bir sosyal ağda ekleşiyoruz (ki genelde karşı taraf ekler beni). Ama sonrası yok, yok yani o gün hiç yaşanmamış öyle biri yokmuş gibi. Varlığını bile görmüyorum, sırf iş güç sahibi, yoğun insanları seçtiğimden midir bilmiyorum ama artık şizoya bağladım onu biliyorum.

Acaba hacıya hocaya mı gitsem modundayım :)) Umut fakirin ekmeği naparsın :P


                                                                                      Kısmetsiz olan ben...


27 Mart 2012 Salı

VİRAL PAZARLAMA KABUSU!!!

Viral Pazarlama nedir sizce? Valla ben yaklaşık 3-4 senedir eğitimini alıyorum ama bugün hocamın (reklamcılık bölümü hocasıdır kendileri) çektiğimiz VİRAL videosuna, bu VİRAL değil demesiyle tüm geçmiş bilgilerimi sorgulama ihtiyacı hissettim.

Ama sadece hissettim. Çünkü ben hala çektiğimiz viral filmin tam anlamıyla doğru olduğuna inanıyorum. Maalesef ki mizah unsurunu düşük dozda verebildik bu yüzden hatamız varsa kabulümdür ama o bir VİRALDİİ!!!!

Viral nedir sorusuna gelecek olursak eğer, bence viral içerisinde bolca mizah ya da insanları o video yu birbirine göndermeye itecek herhangi bir farklılık barındıran gizli reklamdır. Gizli reklamdır diyorum çünkü markayı insanların gözüne sokmadan yapılır, hafiften alttan alttan verilir marka ve markanın içeriği. Bence işin özü budur.

Şayet yanlışım varsa da affola ;)

                                                                         Mezun olmak isteyen ben...

24 Mart 2012 Cumartesi

BEN GEZMEK, GÖRMEK İSTERDİM!!!

Dünyayı gezmek, her ülkeyi görmek, en ücra şehirlere gitmek isterdim. Kimler yaşıyor, nasıl yaşıyor, ne yiyor ne içiyorlar. Nasıl aşık oluyorlar :)) tamam sonuçta onlarda insan ama örf adet gelenek görenek falan değişiyordur orada her şey. Tüm tepkimeler. Biliyorum gencim ve bunları yapmak için çok şansım var ama umudum yok. Hoş bu ara hiç bir şeye karşı umudum yokta.

Neyse ya :S beni bu konuda yazmaya iten de Avustralya'da yaşayan bir Türk arkadaşım ile biraz önce facebook'dan konuşmam. O şuan kahvaltı yapıyor, bense yatmaya hazırlanıyorum. Keşke kafama göre ben kaçar deyip yarın uçağa atladığım gibi gidebilseydim oraya. Gezip dolaşıp sonra yine dönseydim. Ne bileyim ya güzel olurdu insanın kafasına göre yaşaması. Oysa ben ne yapıyorum, yarın proje toplantısı var ona hazırlanıyorum :S

KADER!!!

                                                                                    Umutsuz olan ben...

22 Mart 2012 Perşembe

NE GÜNDÜ BE!!!

Aslında eklediğim fotoğrafın yazacaklarım ile hiç bir bağlantısı yok ama fotoyu çok beğendim o yüzden koymak istedim. Maksat bloğa renk gelsin :))

Bugünün anlam ve önemine gelecek olursak, sanat işi zor işmiş arkadaş. Bu arada bahsettiğim sanat, reklam sanatı. Malumunuz 3 ay sonra iş arayan bir reklamcı olarak bugün bitirme projemizin reklam filmini ve viralini çektik. İlk çekim pazardaydı (Bornova Pazarı). Yemediğimiz laf, işitmediğimiz cümle kalmadı. Tamam elinde kamera, mikrofon kimi görse millet bir laf atarda ne bileyim, zor olan işi iki katı zorlaştırdılar. Hangi kanaldan geliyorsunuz abla? Bizi de çekmeden geçmeyin ama ayıp ediyorsunuz bea! Çek çek şu balıkları çekk! Tezgahın önünden çekilsenize!!! Allahtan şansımız yaver gitti ve güç bela çekimleri hallettik. Yine de eğlenceli geçti çünkü. Özellikle gözleme yapan teyzeler çok şekerlerdi :))) Tek yardımımız dokunsun bea, sorun siz ben cevaplarım :)) Bu arada sorumuzda "Eşlerinize bulaşık yıkatmak için hangi yolları izlersiniz?"di. Tabi genelinin cevabı ne yaparsam yapayım kocam bulaşık yıkamaz kiydi :S

Sonuç olarak zor ve yorucu bir günün ardından eve gelip ayaklarını uzatması gibisi yokmuş. Tek temennim şu dönemi sağ selamet bitirmek. Amin :)


                                                                               Reklamcı Olacak Ben...

19 Mart 2012 Pazartesi

UMUT BALONLARI...

Herkesin var mıdır bilmem ama benim umut balonlarım var, ne zaman canım sıkılsa, heyecanım tükense renkli uçan balonları düşünürüm. Onlar tekrar umut aşılar içime.

Ama bu günlerde o balonlarda yok oldu sanki. O yüzden her şeyden elimi ayağımı çektim, yazmaktan bile. Şimdi baharın gelmesi ile yavaştan geri geliyor balonlar :)

Ben bu süreç içerisinde neler yaptığımı açıklayacak olursam şayet; bol bol möö ledim. Bu reklamcılık zor işmiş vesselam projelerin içerisinde boğulduğumu hissediyorum.

Yeni reklam projemiz DenizDostu / Turmepa Ürünleri. Tabi biz hocalarımızın isteği üzerine sadece bulaşık deterjanını temel aldık. Neyse zaten tüm zamanımı bu projeye harcıyorum bir de buraya yazmayayım.

Ben hayatımda şu bir haftadır yediğim kadar abur cubur tükettiğimi hatırlamıyorum. Deli gibi nutella yiyorum, deli gibi jelibon yiyorum, cangası da cabası :))
O değilde şu CANGA nasıl bir şeydir ya, yerken kendimi kaybediyorum ve malesef bir tanesi ile doymuyorum. Buradan Eti'ye sesleniyorum, çok ama çok teşekkür ediyorum bizi CANGA gibi muhteşem bir şey ile buluşturduğunuz için. Bir de fıstık yerine antep fıstığı yapsaydınız işte o zaman tarif edilemez bir şey olacaktı ama ne yapalım buna da şükür :D

Uzun bir aradan sonra çikolata muhabbeti ile yazıma son vermek istiyorum. Bundan sonra sık sık görüşmek dileğimle :))


                                                                                   Çikolataya tapan şahıs...