29 Temmuz 2012 Pazar

FRANSIZ KALMAK...

Malum iş durumundan dolayı artık yeni ortamlara giriyorum, ancak girdiğim ortamlarda her konu da olmasa da yüzde altmışında "Fransız Kalma" gibi bir durum söz konusu bende.

En çok Fransız kaldığım konu ise sosyalleşme konuları. Zaten İstanbul'a yeni geldim hiç bir yer bilmiyorum, bir de üzerine işte "şu mekan çok iyi dün gittik sizde gidin, nerede biliyor musun hani ........" diye başlayan cümleler.

Haa bir de "Amsterdam'a gittiğimde gördüm, red light'lar ne öyle ya sen gördün mü?" , "gördüm görmez miyim, ben perdelerini açtım, acıdım o kızlara ya" gibiiiiii muhabbetler.

Şahsen şu bir haftadır Amsterdam'a gitmiş kadar oldum. Özeniyorum, bana da gaz geliyor, herkesin bu kadar sosyal olabilitesini gördükçe ama bir yandan da kötü hissediyorum kendimi.

Mesela ben hayatımda hiçççç bu kadar "NEDEN" diye soru sormamıştım. Siz düşünün artık gerisini. Bilmiyorum kullandıkları kelimeleri, o ne?, neden öyle?, kim demiş onu?, neden demiş? vb. soru türevleri. Allahtan her biri birbirinden tatlı insanlarda hiç küçümsemeden, yukarıdan bakmadan, gayet sabırlı ve sakince bana açıklıyorlar.

Bu arada son bir şey, şu "Fransız Kalmak" deyimini başlık yaparken merak ettim nereden çıkmış acaba bu diye de kel alaka bir yerden çıkmış ya, ufak da olsa açıklayayım diyeceğim ama sıkılırsınız, merak edenler baksın, google'dan  :)




                                                                              Fransız Kalan Ben...

16 Temmuz 2012 Pazartesi

ARANIYOR MUYUM?!?!

Kendimi baş aşağı pozisyonunda durmuş, o şekilde yaşamak zorundaymışım gibi hissediyorum. O yüzden bu görseli koyma gereksinimi duydum :)

Neden böyle hissettiğime gelirsem, İstanbul'a göç etmiş bulunmaktayım saygıdeğer arkadaşlarım. Hatta staja başladım bile. Size daha önce bahsetmiştim bundan. Aranma kısmına gelince de, malum para pul, gelecek garantisi almıyorum ya, bazen diyorum yavrucum senin derdin ne, geldin İstanbul'a, bıraktın rap rahat evini, odanı, arkadaşlarını, anılarını...

Hiç bir şeyin garantisi yokken ben dip daldım belirsizliğe yine. Ben ve benim gibilerin sırf bu riski alabiliyorlar diye bence heykelini dikmeliler. Oysa ben İzmir'imde kalıp paşalar gibi yaşayıp, eli yüzü düzgün bir eş bulup (nereden bulacaksam o da var tabi de), işi gücü de bırakıp, ev kızı olup, koca parası da yiyebilirdim.

Ama ben ne yaptım, rahat battı bana, her bir şeyi bıraktım, valizimi alıp, İstanbul'un yolunu tuttum. İlk gün, pazar günü yani, ertesi günü işe başlayacağım. Pazar günü eşyalarımı yerleştirdim falan, yapacak bir şey kalmadı, o zaman dank etti bana, "len sen ne yaptın?" diye sordum kendime. Sonra da ağlamaya başladım. Ama ağlayınca kendime geldim.

Şuan iyiyim. Ve umarım bu aranmamın sonucu güzel sonuçlanır. Ben her şeye rağmen bu sevdiğim meslek için, her riski almaya değer diyorum :) Çünkü biliyorum, ben bir gün parmakla gösterilen ender reklamcılardan olacağım...



                                                                            Baş Aşağı Duran Ben...