Biliyorum korkakça bir kaçış bu dediğim ama şuan tek inanmak istediğim hatta sığınmak istediğim şey KADER benim...
Nedendir bilmem bende kronikleşmiş bir bahtsızlık süreci geldi gidiyor yıllardır. Tam bu sefer oldu derken hoppp bu da değil çöküşü yaşıyorum her defasında. Eee bu da bünye bir yerde, bir süre sonra depresyona bağlıyor haliyle. O yüzden fakirin ekmeği umut misali bağladım bende Kader Moduna. Eğer kader diye bir şey yoksa şayet, işte o zaman tüm insanlık hapı yuttu bence. Tüm her şeyin insanların elinde olduğunu düşünsenize, ona neden hayır dedim, buna neden gitmedim diye dövünür dururuz tüm hayatımız boyunca.
Ama şimdi ne yapıyoruz, VARDIR BİR HAYIR deyip sığınağımıza çekiliyoruz. Ve umarım cidden vardır bir HAYIRRR....
Kader'e bel bağlayan ben...
29 Haziran 2012 Cuma
25 Haziran 2012 Pazartesi
Baba Ben İstanbul'a Gidiyorum!!!
Ve bu kız mezun olur, çok da güzel olur, hatta kapanışı da TUHİD(Türkiye Halkla İlişkiler Derneği) ödül gecesi ile kapatarak anlamlı hale getirecektir.
Yandaki resim de, Tuhid'in İstanbul'un Markalaşması üzerine yaptığı yarışma için hazırladığımız logo.
Şimdi ben mezun oldum ya hani, ee bir de reklamcı olacağım zaten, o yüzden İstanbul'a göç ediyorum. Şuan ne kadar kolay çıktı cümleler klavyem'den. Oysa tüm bu süreç şuana kadar olmasa da bundan sonra biraz sancılı olacağa benziyor. Umarım olmaz tabi de, ne bileyim "merhaba İstanbul ben geldim, hadi içine al beni" modunda ilerlemiyor her şey maalesef. Bir süre yurtta kalacağım. Kalacağım yurtta özel yurt olduğu için beni maddi açıdan yıpratacağa benziyor. Ee tabi bir de çalışacak olduğum ajansta stajyer (lanet olası sıfattan bir türlü kurtulamadım) konumunda çalışacağım için züürtüm anlayacağınız. Bakalım ya kısmet :)
Hayatımla ilgili belirsizlikler bitsin diye yırtınırken, temennim bu belirsizliklerin içerisine daha da saplanmamak. Senelerdir tatil yapmamama rağmen sırf bir yerden başlayayım artık diye, atıyorum kendimi meslek hayatına. Bir önceki yazımda o malum kişiden kurtulduğuma dair şeyler yazarken, mezuniyet balomda içip içip kafayı bulunca dayanamayıp aradım :'( Bir senedir tam bitti derken, yine alevlendirdim iki taraflı bir şeyleri sanırım.
Çabaladıkça dibe batan ben...
Yandaki resim de, Tuhid'in İstanbul'un Markalaşması üzerine yaptığı yarışma için hazırladığımız logo.
Şimdi ben mezun oldum ya hani, ee bir de reklamcı olacağım zaten, o yüzden İstanbul'a göç ediyorum. Şuan ne kadar kolay çıktı cümleler klavyem'den. Oysa tüm bu süreç şuana kadar olmasa da bundan sonra biraz sancılı olacağa benziyor. Umarım olmaz tabi de, ne bileyim "merhaba İstanbul ben geldim, hadi içine al beni" modunda ilerlemiyor her şey maalesef. Bir süre yurtta kalacağım. Kalacağım yurtta özel yurt olduğu için beni maddi açıdan yıpratacağa benziyor. Ee tabi bir de çalışacak olduğum ajansta stajyer (lanet olası sıfattan bir türlü kurtulamadım) konumunda çalışacağım için züürtüm anlayacağınız. Bakalım ya kısmet :)
Hayatımla ilgili belirsizlikler bitsin diye yırtınırken, temennim bu belirsizliklerin içerisine daha da saplanmamak. Senelerdir tatil yapmamama rağmen sırf bir yerden başlayayım artık diye, atıyorum kendimi meslek hayatına. Bir önceki yazımda o malum kişiden kurtulduğuma dair şeyler yazarken, mezuniyet balomda içip içip kafayı bulunca dayanamayıp aradım :'( Bir senedir tam bitti derken, yine alevlendirdim iki taraflı bir şeyleri sanırım.
Çabaladıkça dibe batan ben...
13 Haziran 2012 Çarşamba
İsmini sonsuzluğa akıtmak…
(Benimde gönderilmemiş mektuplarım(mektuptan kasıt yazı tabi) var, eşelerken buldum ve sizinle paylaşmak istedim)
İsmini sonsuzluğa akıtmak…
Zaten sevmiyorum ismini, bir de her ismini sayıklayışımda
içimde ki yangın ve onun geride bıraktığı can acısı daha da nefret ettiriyor
kendinden. Unutmak istiyorum her şeyinle seni, senden geriye hiçbir şey
kalmasın bende, içimde, beynimde. Onca yılın ve yaşanmışlığın ardından seni
düşündüğümde yüzüme küçük de olsa tebessüm getirecek bir şey arıyorum ama
bulamıyorum. O zaman niye bu çırpınış, bu özlem bir anlasam…
Sanırım artık sözün bittiği yerdesin çünkü yazacak bir şey
bulamıyorum sana dair. Her kalemi elime alışımda nefret kusmak, tiksindiğimi
belli edecek en anlamlı kelimeyi arayarak geçiriyorum vaktimi ve sonunda pes
ediyorum. Beni her şeyden soğuttun, kendimden, hayattan, geçmişimden ve
geleceğimden…
Yine de her şey için teşekkürler, büyüttün beni, kendimi
kandırmak için taktığım pembe gözlüğümü çıkarıp, ayaklarının altında ezerek
gerçek dünyayı gösterdin bana. Bu yüzden kızamıyorum da sana, yaşamam
gerekiyordu demek ki yaşadım diyorum. Bu yüzden her kızın karşısına senin gibi
bir pisliğin çıkması lazım diyorum. Bu yüzden beddua etmiyorum sana Allah’ın
dan bul bile demiyorum, sadece ne halin varsa gör diyorum yeter ki benden uzak
ol. Bu saatten sonra varlığını bile duymak istemiyorum, ismini, cismini hiç bir
şeyini…
Şimdi bir yol arıyorum, bir ışık seni sonsuzluğa gömecek ve
beni aydınlığa çıkaracak küçük de olsa bir ışık. Ama her zaman ki gibi
bulamıyorum çünkü en başından beri hep Allah sana yardım etti, bana ise geriye
oturup dövünmek kaldı. Düşünüyorum da hala bulamıyorum bunun sebebini neden sen
bu kadar adi birisiyken üzülen hep ben oluyorum. Neden her seferinde kaybeden
ben oluyorum. Neden ben yerimde sayarken sen yol alan oluyorsun. Neyse artık
umurumda bile değil bunların hiç birisi, eğer bir tanecik dilek şansım varsa
ben onu senin hayatımdan yok olman için kullanıyorum. Git ve kendi pisliğinde
boğul…
Haa sakın merak etme beni, zaten merak etmezsin de hani
olursa diye diyorum, ben sensiz olan hayatımda senin harabeye çevirdiğin yeri
toparlayıp, belki sporcu olmayan ama yine de içimi titretebilen kocamla, senin
zamanında hayal ettiğin denizin kenarında yıldızları seyrediyor ve Allaha
yanımdaki erkeği bana nasip ettiği için binlerce kez şükür ediyor olacağım…
Sözde
gururlu olan ben…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)