Benim küçük yaşlarda en sık gördüğüm kabus; karanlık ve
ıssız bir sokaktayım ve evimi arıyorum. Kaybolmuşum, koşuyorum, bağırıyorum ama
sesim çıkmıyor, tam yaklaştım sanıyorum, oysa tam da başladığım yerdeyim. Aynı
sokaktan defalarca geçiyorum, tanıdık bir yüz arıyorum ama insanların yüzlerini
karartı olarak görüyorum. Labirent gibi sokaklar, ses yok uğultu var sanki…
Rüya olduğunu anlıyorum, kendimi uyandırmaya çalışıyorum,
gözlerimi kırpıştırdığımı hissediyorum. Sonunda kan ter içinde uyanıyorum. Etrafıma
bakınıyorum ve sonra kocaman bir ohhhhh çekiyorum. Rüyanın etkisinden kurtulmak
için su içiyorum.
İşte bu yukarıda bahsettiğim şeyi ben şu an gerçek hayatta (ki
şayet gerçek hayatsa) yaşıyorum ve uyanamıyorum. Hala o karanlık, ıssız,
labirent gibi olan sokaklarda koşuyorum. Yolumu, evimi bulmaya çalışıyorum.
Sesimi birilerine duyurmaya çalışıyorum, sanki çığlığım içime kaçıyor gibi… Bir
ara kalabalık bir sokağa giriyorum, çevremde hızlı hızlı bir yerlere yetişmeye
çalışan insan kalabalığı var, yardım istemek istiyorum, gözlerine bakıp
haykırmak istiyorum ama yüzlerinde karartıdan başka bir şey görmüyorum. Beni
dikkate bile almayıp, hızla yollarına devam ediyorlar.
Bir ara pes edip, yere oturup, bacaklarımı kıvırıp, kendime
doğru çekip, kafamı da gömüp hiçbir şey yapmadan oturmak istiyorum. Sonra pes
etme, koş diyorum kendime, bir ışık, tanıdık bir yüz elbet karşına çıkacak ve
seni evine götürecek diyorum.
NAFİLE, çıkmıyor ve ben umutsuzluk çıkmazında boğulmaya
devam ediyorum…
Kaybolan ben...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder